Metro ile bir yerden bir yere gitmek keyifli oluyor. Özellikle İstanbul’da saatlerce direksiyon salladıktan sonra bu rahatlık, insanın kıymetini anladığı bir şey hâline geliyor :_)Ama aslında bu sadece bir yerden bir yere ulaşmak değil; bazen küçük sürprizlerle karşılaştığın bir şehir deneyimi de aynı zamanda. Bazen bir metro iptali seni bambaşka bir yürüyüş rotasına çıkarıyor, bazen de kendini beklenmedik bir parkta ya da hiç planlamadığın bir kahvecide buluyorsun.
Bizim coğrafyada genelde sanata biraz mesafeli büyürüz. Elit işi gibi görülür, çoğu zaman da anlamaya çalışmak yerine uzaktan bakılır.
Özellike resim sergilerini gezerken cahilliğimden mütevellit, vakit buldukça ya da bir eserle karşılaştıkça ünlü ressamların işlerini anlamaya çalışıyorum. YouTube'da sanat kanallarına göz atıyorum. Mesela Leonardo Da Vinci’nin “Son Akşam Yemeği” tablosunu eski adıyla Khan Academy, şimdiki adıyla Smarthistory kanalında izlemiştim. Bir de Great Art Explained var, harika anlatıyor.
Leonardo’nun sahneye bakışı, kendinden önceki ressamların aksine Yahuda’yı masanın diğer tarafına atmaması; ihaneti grubun içinden biri gibi resmetmesi, detaylardaki geometrik hesaplama, duyguların aktarımı… Tüyler ürpertici bir zekâ ve sezgi.
Ya da Jan van Eyck'in "Arnolfini Çifti" (The Arnolfini Portrait) tablosu! 1434 de sen bu detayda bir tablo nasıl yaptın abi. Ayna da ki yansımadan odanın tamamını göstermen, avize, elbise deki kıvrımlara kadar tüm detaylar.Ya o köpek..
Sanatın hayatın her anında, hiç beklemediğin bir anda karşına çıkması… Belki de tam olarak bu yüzden önemli. Çünkü sadece estetik değil; hissetmek, düşünmek, merak etmek ve bir şeyi kendi içinden geçirerek anlamaya çalışmak bunların hepsi bireysel ve toplumsal gelişimin en kıymetli parçaları bence.
Ve bir şehir, sana bu alanı sokakta, metroda, yürüyüş yolunda sunabiliyorsa, orada yaşayan insanların kültürel zenginliği, o şehrin ruhu daha bir görünür oluyor.
Bir yerde okumuştum; sanat yalnızca estetik bir üretim değilmiş, aynı zamanda bir toplumun kolektif hafızasının, kültürel kimliğinin taşıyıcısıymış. Düşünsenize, aynı şiire ağlayan, aynı ezgiye gülümseyen insanların birbirini anlamaması mümkün mü? Sanatın dili bazen dinden, milliyetten, hatta kelimelerden bile daha güçlü. Bir şehrin ara katında rastladığınız bir heykel bile bazen onlarca kişisel deneyimi, binlerce yıllık geçmişi taşıyabiliyor. Ve tüm bu görünmeyeni görünür kılan şey, işte tam da bu: sanat.
Sanatla kalın, Sağlıcakla kalın:_)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder