Müzik konusunda oldukça açık fikirliyim. Klasik müzikten deep house’a, rap’ten türkülere ne ararsanız var bende! Yani müzik zevkim epey geniş bir yelpazede. "Kardeşim, senin de müzik zevkin yokmuş," diyebilirsiniz. :_) İyi bir müzik kulağım olduğunu zaten iddia etmiyorum. Mesela, yanlış nota basıldığını ancak birisi kulağımın dibinde söyleyince fark edebiliyorum.:_) Ama her şeye rağmen, Covid’in sonlarına doğru aldığım Pioneer DDJ-400 deskim ile DJ’liğe adım atmaktan hiçbir şey beni alıkoyamadı. Desem de yalan olur; uzun bir süre o masada süs gibi durdu. Ancak 2024’te nihayet bir şeyler yapmaya başlayabildim ve inanın, çok iyi geldi!
İlk denemelerimde her şeyin mükemmel olmasını bekliyordum, ama işler hiç öyle gitmedi.:_) Çoğu zaman geçişler o kadar kötüydü ki, kendim bile “Bu nasıl bir felaket?” diye düşündüm. Zaten mesele mükemmel olmak değil, müziği ve süreci eğlenceli hale getirmek bence.
Müzik kulağımın olmaması bir dezavantaj gibi görünse de, deneme yanılmanın heyecanı ve bir gün bir partide çalma hayali her şeyi telafi ediyor. Yeni şeyler denemek, her yanlış geçiş bile insanı bambaşka bir şekilde mutlu ediyor.
İyi bir müzik kulağına sahip olmasam da, ritmin beni yakaladığı o anları seviyorum. DJ’lik, sadece sesleri birleştirmek değil; ruhunu bu ritimle harmanlamak diye düşünüyorum. Hayat da ritimlerden oluşmuyor mu zaten? Sevdiğiniz ritimleri bulmanız ve o ritimde kaybolmanız dileğiyle!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder