Zaman, sadece bizi değiştirmekle kalmıyor; insanlara olan güvenimizi de şekillendiriyor. Bir zamanlar her uzatılan eli tutarken, gün geliyor kimseye yaklaşmak istemiyoruz. İnsanların çıkarları uğruna yapamayacakları şey olmadığını gördükçe, içimizde bir şeyler eksiliyor. Yalanlar, riyakârlıklar, zarar vermekten çekinmeyen bencil tavırlar… Ve fark ediyorsun ki, ilişkilerin çoğu bir çıkar çemberinin etrafında dönüyor. Ama asıl korkutan, insanın zamanla buna alışması, hatta kendini de o çemberin bir parçası olarak bulması.
Kendi içine dönüp, "Ben nasıl güvendim bu insana?" diye düşündüğün anlar vardır ya, işte o an insan kendine en çok acıyor. Ama zaman içinde anlıyorsun ki, saf kötülüğün farklı yüzlerini görmek, bir döngü gibi hiç durmadan devam ediyor. O yüzden kendine acımaktansa yalnızlığı seçiyorsun. Yalnızlık ilk bakışta bir tutarsızlık gibi görünse de aslında en büyük özgürlük. Çünkü başkalarının kulağına fısıldadığı her yalan, her kandırmaca, insanın ruhuna daha büyük bir yük bırakıyor. İşte tam da bu yüzden, yalnızlığın acısını göğüslemek, ihanetin ağırlığını taşımaktan daha kolay geliyor.
Belki de zamanın oyunlarına karşı en büyük direnç, kendini tanımak ve gerçekten neye ihtiyacın olduğunu keşfetmekten geçiyor…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder