şansını mı denemek istiyorsun? öyleyse, rastgele bir yazıyı okumaya ne dersin?

Sabahın karanlığında, haftanın belirli günlerinde olduğu gibi, yine erkenden uyandım. Geceden beri esen rüzgarın uğultusu kulağımdaydı. Güneş henüz doğmamıştı; sokak lambalarının solgun ışığında yağmur damlalarının dansını izlemek, sabahın sessizliğinde insana tuhaf bir huzur veriyordu.

Gökyüzü yavaşça aydınlanırken, gri bulutların arasından ilk kar taneleri görünmeye başladı. Yılın ilk karı, usul usul şehrin üzerine düşüyordu. Her bir tanesi, sanki gökyüzünden gelen minik armağanlar gibiydi. Eve döndüğümde, elimde sıcacık kahvemle penceremin önüne oturdum. Bir yandan yeni keşfettiğim Farsça melodiler kulaklarımda yankılanıyordu. Sözleri tam anlamasam da, şarkıların derin duyguları beni bambaşka diyarlara götürdü.

Kar tanelerinin süzülüşünü izlerken, uzaklar daha bir farklı görünüyordu. Beyaz bir örtüyle sarılmış gibi, sakin ve huzurluydu. O an, şehrin karmaşasından, hayatın gürültüsünden bir an olsun uzaklaşmanın mümkün olduğunu hissettim.

Bir ara düşündüm: Acaba Farsça’da kar yağışı nasıl anlatılıyor? Karşıma şu güzel ifade çıktı: "برف می‌بارد و زمین و دل‌ها را پاک می‌کند" (Barf mibârad va zamin va delhâ râ pâk mikonad) — “Kar yağar, yeryüzünü ve kalpleri temizler.” Gerçekten de kar, yalnızca doğayı değil, insanın iç dünyasını da temizliyor gibi.

Sessizce süzülen kar taneleri, bize anın güzelliğini hatırlatıyor. Sanki fısıldıyor: “Dünyanın karmaşası geçicidir; ama beyazın dinginliği kalıcıdır.” Bugün, karla birlikte gelen huzurun tadını çıkarırken içimdeki ağırlığın hafiflediğini hissettim. Kar sadece şehri değil, ruhumu da arındırdı.

Bu sabah bir kez daha anladım ki mutluluk, büyük olaylarda ya da köklü değişimlerde değil. O, kar tanelerinin yumuşak süzülüşünde, kahve fincanının sıcaklığında ve melodilerin içinde saklı. Yeter ki durup bu küçük anları fark edelim; hayat, o zaman gerçekten daha güzel oluyor.

Hiç yorum yok:

 
Ziptime