şansını mı denemek istiyorsun? öyleyse, rastgele bir yazıyı okumaya ne dersin?

Acının Adıdır Ahıska!

Bazılarınız Ahıska Türküyüz dediğimizde Alaska Türkü mü? diye sorsa da  kimiz, neyiz, nerden geldik gibi bir çok soru için uzun uzun yazmak gelmedi içimden. İnsanların Türk  ve müslüman oldukları için topraklarından sürülmesi, erkeklerin zorla savaşa götürülmesi sonunda yok olan hayaller ve hayatlar. Bunlar bilinse yeterli belkide.Yaşanan bunca acının üstüne, normal şartlarda bir soykırım dan bahsediyor olurduk. Fakat yok olan hayatlar Türkler'e ait olunca  görmezden gelinebiliyor!
Konuyu fazla uzatmadan,  sebepler ve sonuçlardan bağımsız insani hiç bir erdeme sığmayan bu katliama ait gerçek bir kaç anektodu aşağıda paylaşıyorum. Allah ölen tüm soydaşlarımıza rahmet etsin, yenilerinden tüm insanlığı korusun!




"Nurettin Sasiyev: "Vagonların kapılarını pencerelerini bağladılar. Ne su ne tuvalet var. Abimle birlikte döşemeyi deldik. Üstünü tahtayla kapattık. Gece saat 3.17'de vagon hareket edince bir ağlayış başladı. Anam o zaman saati sordu, dediler '3'ü 17 işledi', bunu hiç unutmadım. Bir trende 96 vagon var. Bizim vagonda 7 aile, diğerlerinde 14-15 aile. 57 tren işlemiş. Bir tahta üzerinde onbir kişi yatardık. Biri çevrilmek istese onbirimiz birden çevrilirdik. Hava korkunç soğuk. Nere gidiyoruz, bilmiyoruz. Tiflis'te durduk, lokomotifi değiştirmişler. Üçüncü gün Bakü'ye geldik. Kapıları açıp adam başı 300 gram ekmek, ne olduğu belli olmayan sulu bir yemek verdiler. Sonra Astragan'da durduk. Pencereler açıldı, kapılar serbest edildi bir müddet. Tir tir titriyoruz. 28. günde Taşkent'e geldik. Bizi Taşkent vilayetine dağıttılar. Ailemi Stalin kolhozuna verdiler. 2 yıl orada pamuk işledik. Sonra Alimkent'e yerleştirdiler. Biz gidende Ruslar, ahaliye, "Kafkasya'dan adam yiyenler geldiler, kapınızı bacanını kapatın" demişler. Birinci gün kimseyi görmedik. Sonra anladılar adam yiyen canavarlar olmadığımızı. Babamdan en son sürgünden önceki Mayıs ayında mektup aldık. Babam, "Ukrayna'da Alman'ı telef ediyoruz. Sağ ve selamet içindeyiz bilesiniz" diyordu. Hepsi bu. Sonra haber almadık. 12 yıl babamı aradık, bulamadık, ne ölüsünü ne dirisini. Harpten dönenler ailelerinin sürgün edildiğini öğrenince neye uğradıklarını şaşırdılar, madalyalarını söküp attılar. 1956'da Korkutgillerin Kahraman'a Azerbaycan'da rastgeldik. Sürgünde askerdeydi. Bulamamış ailesini. "Sen ne arıyorsun burada, ailen Semerkant'ta" deyince sevinçten ağladı, sarıldı bize. Gitti ailesini buldu. 12 yıl bir yerden bir yere gitmemiz yasaktı.1956'da bir kanun çıktığı için ailem Azerbaycan'a geldi. Değiş tokuş yapıldı, kanun izin veriyordu. Bakü'den bir aile Fergana'ya, biz Baküye yerleştik. Üç amcam 1934'de Türkiye'ye kaçtı. Çocukları Eleşkirt, İstanbul, İnegöl, Ankara ve Konyada yaşıyor, soyadları Yıldırım. 1944'de Stalin, bizi öz toprağımızdan söküp attı. 1989'da Fergana'da evlere mendil bağladılar. Hangi ev mendilsiz Ahıskalı evidir. Yaktılar, yıktılar. "



"1939'da Ahıska'nın Siniban Köyü'nde doğdum. Karatren yürürken 5 yaşındaydım. 24 saat mühlet vermiş Ruslar. Malımız mülkümüz orada kaldı. 20 günden fazla ölülerimizi döke döke gittik. Annem, babam ve beş kardeş bindik vagona. 9 aile daha vardı. Dayım Emirşah askerdeydi. Eşi ve 2 çocuğu vagonda öldü. Hastalık kol geziyordu. Vagon durunca babam koşa koşa gitti, haber verdi, ölümüz var diye. Askerler geldiler. Ellerindeki değneklerle ölülerimizi sürükleyerek bir çökeke bıraktılar. Kırıla kırıla Fergana vadisine geldik. Savaş bitince dayım Emirşah aylarca aramadan sonra geldi buldu bizi. Eşi ve iki çocuğunun sürgün treninde öldüğünü öğrenince çöktü. 6 ay sonra kahrından öldü. 1989 Fergana faciasında 5 yakınımı şehit verdim. Eşim olayların acısından Fergana'da kalp krizinden öldü. 3 çocuğum var. Oğlumun biri Moskova'da. Ablalarım 9 senedir Azerbaycan'da. Ailemiz paramparça oldu. Ben Bursa'ya yerleştim. Ahıska'ya, toprağıma dönmek istiyorum. 2 sürgün yedik. Hak yolunu bulsun artık. İki evim kaldı Özbek'te. Sebebi neydi? Avrupa İnsan Hakları bize lazım değil mi? "

"1904'te doğdum. 1942 yılında askere aldılar. Savaşa savaşa Berlin'e kadar gittim. Pek çok Alman şehrinde savaştım. Askerdeyken mektup aldım ailemden, 2 yıl hiç haber alamadım. 1945'de savaş bitince toprağıma döndüm. Köy bomboştu. Ailem yok idi. Evimizin önünde oturdum, düşündüm, düşündüm, bu Rus niye bize bunu yaptı diye. Savaşsa savaştık, ölümse öldük, vergiyse vergi, ne istedilerse yaptık. Zavallı köylülerden, anamdan, babamdan, eşimden ailemden ne istediler? Sora sora, ailemin Özbekistan'a gitiklerini öğrendim. Ailemi orada buldum. Bizim köyden 14 kişi gittik askere 2 can sağ döndük. "

"Enver Binalioğlu: Ablam vagonda öldü. 
Özbekistan'da 1956'da doğdum. 1989'da Azerbaycan'a geldik. Babam Binali Arifoğlu, 1942'de askere gitmiş. Döndüğünde 4 ay kadar sonra ailesini buluyor. Annem Muhteber Hanım, Ölüm Treni'nde bir yaşındaki çocuğuyla birlikteymiş. Ablam vagonda rahmetli oluyor. Annem uzun yıllar "Mezarı bile belli değil yavrumun" diyerek bir yaşındaki bebesine ağlayıp durdu. Ölüsünü üç dört gün saklamışlar ablamın. 1989'da Fergana'da evlerimizi yaktılar. Ailemizi Moskova yakınlarındaki Bilgrot'a götürdüler. 1 ağabeyim Taşkent'te, 1 ağabeyim Bursa'da. Eşimin annesi, babası, kardeşleri Rusya'da, Krasnador'da. Demirperde yıkılandan sonra kimlik vermediler onlara. Eşim ağır bir ameliyat geçirdi, ailesi görmek istedi, pasaport vermediler. Sadece telefonla görüşebiliyoruz. "

"Şerefoğlu: Babam hep Ahıska'yı sayıkladı 

Babam Şeref Şabanoğlu, 16 yaşında imiş sürgünde. Annem Hayriye ve iki halam da birlikte. Dayım Ellez savaşa gidip gelmemiş. Büyük babam Şaban 65 yaşında sürgünde. Dedem Ahıska'daki köyümüzde bir ev yapmış, o akşam Kur'an okutmuş. O gece köye Ruslar geliyorlar. Sabah erkenden köylüleri süngü zoruyla yük vagonlarına doldurarak götürüyorlar. Pek çok köylümüz yollarda can vermiş. Önce Kazakistan'a, daha sonra Özbekistan'a dağıtılıyor ailemiz. 1959'da ailem, Ahıska'ya yakın olduğu için Azerbaycan'a yerleşiyor. Babam ölene dek, "Ahıska, Ahıska" dedi. 2 defa Gürcistan'a götürdüm. Gizlice Ahıska'da köyümüze gittik. En son 1976'da gittik. Büyüklerimizin mezarları hala duruyordu. Babam başını mezartaşına gömüp uzun uzun ağladı. "

 
Ziptime