Her şey çok kolay şimdi ! Oturduğun yerden eleştirmek,özgürlükleri savunmak,vatan millet sakarya nidaları atmak.işin en güzel kısmı ise elde edilmiş kazanımlar üstüne utanmadan sıkılmadan cahil cesareti ile konuşmak.Şimdi yumaşacık ortepedik yataklarınızda, puf koltuklarınızda verin veriştirin,bölün bölüştürün.Ama unutmayın bu topraklar da aldığınız nefes, iffetinizle sürdüğünüz yaşam önce allahın sonra bu topraklarda hiç bir ayrıma gitmeden canını feda eden kadını,erkeği,çoluğu çocuğu gerçek vatan evlatlarınındır.
Şimdi o acıların üstüne, tırnakla kazanılan büyük zafer üstüne sırf kendi siyasi görüşleri yüzünden bok atanlar ile aynısının lacivertini yapan vatan sevdalıları türedi.Facebook da ona buna bu büyük zafer üzerinden laf geçireceğinize iki satır bilgilendirme yazsanız da daha iyi bir bilinçle bu bayram kutlansa fena mı olur ? Ama belki de en son ilk okul sıralarında okumuş internet çöplüğünün yalanlarıyla kendiniz kandırıyorsunuz ? Günde 5 saat televizyon izlenip yılda 6 saat kitap okunan bir ülkeden bahsediliyorsa çok fazla söze gerek yok sanırım.
Bu kadar boş lakırdıdan sonra gelelim 30 Ağustos Zafer Bayramının nasıl kazanıldığına.Uzun uzun yazmak yerine istiklal harbine ait binlerce anıdan bir kaçtane paylaşmak yaşanılanlara dair bir öngörü sağlayabilir.Zafer Bayramınız kutlu olsun !
"Kayseri Lisesi’nin 1920-1921 yılındaki mezuniyet defterinde lise son sınıf talebeleri için, “Cepheye gidip hepsi şehit düştüğünden bu öğrenim yılında okulumuz mezun verememiştir” notu var.Evet o yıl mezun vermedi ama 62 şehit verdiler."
"Karlı bir gün Çerkeş önlerinde kağnılarla cephane taşıyan bir kadın kafilesine rast gelmiştik. Kafileye yaklaştık ve selamlaştık. Biz soğuktan yamçılar altında bile titrerken tek yorganını arabaya örten bir ninenin çıplak ayaklarla karları çiğnediğini görünce içimde bir merhamet sızladı. Yorganını arkasına sardığı peştamalın içinde ara sıra hıçkıran bir çocuğun üzerine değil de niçin arabanın üzerine serdiğini sormak gereğini duydum.
Sorumu garip bir tarzda karşıladı. Anlaşılan bu durumu konuşmaya değer bulmuyordu. Cevap beklediğimi anlayınca kutsal bir şeye yaklaşır gibi kağnıya yaklaştı yorganı aralayarak altındaki mermileri gösterdi:
‘Kar serpeliyor oğlum millet malıdır yazık nem kapmasın.'
Uçlarından çekerek yorganı mermilere sıkı sıkıya sardı. "
“Muharebenin en kritik şiddetli günlerinden biri idi. Bir çok cephede top,tüfek,cephane kalmamıştı.Başkumandanlığa devamlı olarak “yokluk” haberleri geliyordu. Büyük ölçüde yiyecek sıkıntısı çekmeye başladık Birliklerimize haftalar boyunca bir sıcak yemek verme imkanı bulamamıştık. Çoğu kıtalarda kavrulmuş buğday (veya mısır) verebiliyorduk. Başkumandan kafasında bu yokluklara karşı çareyi bulmuş olmanın rahatlığı ile bizleri topladı. Yüksekçe bir yerdeydi, elini yumruk yaparak konuştu.
- Arkadaşlar: Düşmanı evvela tepelerde bir iki mermi ile oyalayacaksınız. Onların tepeye çıkıp gelmesini, yorulmasını bekleyeceksiniz. Tepe noktasının arkasına yerleştirdiğimiz birliklere süngü taktırarak bu yorulmuş, dili çıkmış düşmana saldırtacak, yok edeceksiniz. Kıtalarımızın da önünde olacaksınız. İşte size cephane yokluğunu telafi ettirecek yol. Bu vatan üzerinde yaşayan insan oldukça,hiçbir yokluk için feda edilmeyecektir.”
“Sakarya Muharebesi bir subay savaşıdır.Bu muharebede şehit olan subay sayısı 245 tir. Birliklere örnek olması için subaylardan kurulu taarruz grupları yapmak zorunda kalınmıştı. Acemi ve savaş tecrübesi bulunmayan birlikleri böyle yetiştiriyor ve ateş hattına sürebiliyorduk. Bu manzarayı şimdi hatırlarken daima içim burkulur, gözlerim yaşarır. Subaylarının ateş hattına atıldığını gören o körpe çocuklar, “Allah! Allah!” diyerek elbette onların arkasından koşacaklardı.”
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder