şansını mı denemek istiyorsun? öyleyse, rastgele bir yazıyı okumaya ne dersin?

Bir Yol Hikayesi


Beyne giden az oksijenden mi? Yorgunluktan mı yoksa? Ya da bedenimi ve ruhumu bir illet gibi saran Pazartesi sendromundan mı bilinmez ama trajikomik bir durumun içinde buldum kedimi. Anlatacaklarıma başlamadan önce bu da bir şey mi bende de şöyle bir hikaye var diyeniniz, daha uç şeyler yaşamış olanlarınız vardır mutlaka. En azından ben öyle umuyorum! 


Soğuk ve karlı bir günde başlamadı aslında her şey. ılıman bir ocak akşamının ürünü. Eğer soğuk ve karlı bir gün olsaydı daha heyecanlı ve mazur görülebilir olurdu tarafımdan.

insanların çılgınca alışveriş yaptığı ama gittiğimiz saat itibariyle boş olan alışveriş merkezinde, zor bir yemek seçiminden sonra sinemaya gitme kararı aldık. Film gayet keyifliydi. Eğlendik, güldük her güzelliğin bir sonu var deyip  evlere dağılma telaşına girdik. Aslında buraya kadar herşey güzeldi.

Ne olduysa otobüs durağında elimde akıllı telefonumla oynamaya başlarken oldu. Bulunduğum noktadan eve bir çok yoldan gidebilme şansım vardı. Evimin önünden geçen otobüs o saatte bulunmadığı için köprüyü geçip ordan direkt nokta atışı yapmayı düşünüyordum. Köprüyü geçecek bir otobüse bir müddet "dayı" demek gibi harika bir planım vardı. Ve bu düşünceler ile yorarken bünyeyi akıllı telefonum ile o diyar senin bu diyar benim sörf yapmayı da ihmal etmiyordum. Beklenen vuslat anı çok sürmeden geldi, ben usulca kafamı kaldırdım "köprü" gibi bir yazı okumam ile otobüse binmem bir oldu. Sonra boş otobüste krallığımı ilan ederek istediğim koltuğa oturdum. Arkadaşlara laf yetiştirme çabasıyla 38 parmakla yazmaya çalıştım harika dokunmatik telefonumla olan bağımın gitgide kuvvetlendiğini hissediyordum. Tam bu aralarda otobüsün çok hızlı gittiğini fark ettim. Köprü yolu açık dedim kendi kendime. Nedense kafayı kaldırıp bir camdan bakmak zahmetine girmedim. Aradan ben diyeyim 15 dakika, efendime söyleyim siz deyin 20 dakika geçmiş olsun beynim yanlış bir şeyler olduğunun farkına vardı. Kafayı kaldırıp bakmam ile salgılanan adrenalinin bu kadar senkronize olması beni  mutlu etmedi değil hani. Gözlerim karanlıkta bir şeyler arıyor, ama ne gittiğimiz yol, ne de bulunduğumuz yer benim diyarlara benzemiyordu. Ani adrenalin salgılanmasından olsa gerek düğmeye bastım. Saatte 3600 km hızla giden şoför amca acı bir fren sesiyle zaten yaklaşmış olduğu durakta biraz da söylenerek durmak zorunda kaldı.

Karanlık ve ıssız bir sokakta gece yarısında kaldım bir başına. Hani inmeden nerede olduğumu sorsam ne güzel olurmuş diye düşündüm. Taksi geçer diye bekledim bir müddet. Sonra canım akıllı telefonum ile lokasyon tespiti yapıp ana caddeye kadar biraz ürperti biraz tırsarak yürüdüm. Sonunda bir taksi bulmuştum. Bu sefer  dört başı mamur bir şekildegözümü hiç yoldan ayırmadan yolu takip ettim. Sonra her bireyin kurtarıcısı metrobüs ile mutlu sona ulaşmış oldum.

Yazarken bile yorulduğum bu kıssadan hisseye yazıdan çıkaracağımız ana fikir şu olabilir.

Pazartesileri etkinlik yapmayın yapacaksanız bile elinizde akıllı bir telefon olmasın:_)



Hiç yorum yok:

 
Ziptime